Karantina günlerinde rüyalarınız coştu mu? Bilinç altınız tuhaf hikayeler mi üretiyor. Yalnız değilsiniz.
İnsan varolduğundan beri rüyaları onu ilginç diyarlara götürmüş, bastırdığı korkularını hatırlatmış, yüzleşemediği gerçekleriyle yüzleştirmiştir. Rüyalarımızda bir nevi ikinci hayatımız olmuştur. En eski metinlerde rüyalara rast ederiz. İlk epik eser olan Gılgamış Destanından Gılgameş hayat arkadaşı Enkidu’nun gelişini rüyalarında görür. Enkidu ise rüyasında Ölüler Diyarına gider. Sümerlilerin M.Ö. 3000’li yıllarda rüyalarını yorumlattığını bu eski tabletlerden anlıyoruz. Antik Mısırlılar rüyalarını papiruslara yazıyorlardı çünkü rüyaların tanrılardan bir mesaj olduğuna geleceğe dair birer kehanet olduğuna inanılıyordu.
Eski Hintliler’in (M.Ö. 900-500 arasında yazılmış) Uphanishad adlı metinlerinde Kimi toplumlar rüyaları başka dünyalara gitmek olarak düşünmüşler. Biz uyurken ruhumuz vücudumuzdan çıkıp gezindiğine inanılırmış. Amerikan yerlileri ve Azteklere göre bizi rüyalarımızda ziyaret edenler atalarımızdı ve rüyalarla ilgili pek çok ritüel vardı. Bunlardan biri, insanların oruç tutup dualar edip yol gösterici rüya görmeğe yatmasıydı.
Antik Yunanlıların Rüya Tanrısı Ölümün kardeşi Morpheus’un tapınaklarda uyuyanlara özel mesajlar ve uyarılar gönderdiğine inanılırdı. Asklepion denilen şifa merkezlerinde insanlar rüyaya yatıp sabah gördükleri rüyaları rahiplere anlatıp onlardan tedavi beklerlermiş. Hipokrat bugün doğru olduğu kabul edilen bir şeye işaret eder: beyin gün boyunca belli imgeler ve düşüncelerle dolduktan sonra gece onları örer. Aristo’dan Çiçero’ya pek çok düşünür rüyaların doğasını irdelemiştir. Antık Yunanlılardaki ilk rüya tabiri kitabı Antiphon tarafından M. Ö 5 yüzyılda kaleme alınmıştı. O da ruhun uyku esnasında vücuttan ayrıldığına inanıyordu. Antemidorus’un rüya tabirleri bin yıllar boyunca kullanıldığı gibi halen bugün kullanılan rüya tabirlerindeki maddelerin ilk formu olarak kabul ediliyor.
Rüya tabircileri toplumda önemli yerlere gelebilir, kralların ve firavunların danıştığı kişiler olabilirlerdi (ki kutsal Kitapta Yusuf’un hikayesi, ve Daniel’in Kitabından rüyalardan sıkça bahsedilir). Semavi dinlerin hepsinde rüyalar bize tanrı tarafından lütfedilen vizyona dönüşür. Morpheus’un yerini Yahveh, tanrı ya da Allah alır. Müritler şeyhlerine rüyalarını yazarlar ki yol gösterilsinler.
Psikoloji biliminin kurucusu Freud’un rüyalarla ilgili yazdığı pek çok şeyin bugün doğru kabul edilmese de rüyaları bilimsel bir şekilde açıklamaya teşebbüs etmek adına çığır açtılar. Freud’a göre rüyalar bilinç altımızda bastırdığımız isteklerimizin dışavurumu, arzu gidermenin bir yoluydu. Freud pek çok arzumuzun altında çocukluğumuzda yaşadığımız hatıralar ve travmaların yattığını, ve bunların pek çoğunun cinsel içerikli olduğunu söylese de sonraki eserlerinde bu düşüncesini modifiye etti.
Freud’un bir zamanlar yakın arkadaşı ve öğrencisi olan Jung rüyalara çok önem veriyordu. Ona göre çözemediğimiz pek çok problem için rüyalarımızı dinlememiz gerekliydi. Rüyalar duygusal ve dini sorunlarımızı çözmemiz için gönderilmiş kodlardı. Şayet bir insan sürekli aynı rüyayı görüyorsa bu o sorunu çözmesi gerektiği anlamına geliyordu. Gün boyunca tanık olduğumuz şeylere “gün tortusu” olarak adlandıran Jung, sembollerin ehemmiyetinden bahsediyor, evrensel bilinçle birbirinden bağımsız ve haberdar olmayan toplumlarda bile korkuların ve arzuların ortak olduğuna işaret ediyordu. Pek çok kültürün mitleri üzerine çalışmış olan Jung’un semboller üzerine yaptığı çalışmaları sayesinde bugün pek çok rüya tabir kitabı Jung’un topladığı imgeler üzerinden rüyaların anlamlarını açıklamaya çalışır.