Yönetmen: Ferzan Özpetek
Yıl:1999
Senarist: Ferzan Özpete / Gianni Romoli
Süre: 125 DK
İlk filmi Harem ile dünyada ve ülkemizde adından söz ettiren başarılı
yönetmek Ferzan Özpetek ikinci filmi Harem Suare ile de oldukça başarılı
bir işe imza atmıştır. Söz konusu film, ilk filmin bırakmış olduğu etki ve
Harem filminde olduğu gibi hem ülkemizde hem de batılıların nezdinde
mahfuz bir konu üzerine kurulması sebebiyle oldukça merak konusu oldu.
37 dalda ödüle layık görülen Hamam filminin getiriyle bir anda popüler olan
Özpetek, kısa süre içerisinde Harem Suare filmine başladı ve Cannes’da
‘Resmi Seçme Bölümü’nde kapanış filmi olarak göstertmeyi başardı. Harem
Suare, aynı günün sabahında 17 ülkeye birden satıldı ve Özpetek birden
basının gündemi haline geldi.
Harem Suare, Osmanlı’nın son dönemlerde yaşanan iktidar mücadelesinin
yanı sıra harem içerisinde yaşanan gizli aşk ile haremin gizli yüzünü
cesursa konu eden bir filmdir. Osmanlı’nın 700. Kuruluş yılı etkinlikleri
dönemine denk gelmesiyle popüleriteyi üzerine toplamış olup oldukça ses
getirdi. Öyle ki, konu itibariyle filmin dikkat çekmemesi beklenemezdi.
Osmanlı’ya dair edilen her şey ilgi odağı olmayı başarıyor. Harem Suare,
1900’lü yılların başlarında II Abdülhamid döneminde Osmanlı Sarayının
hareminde geçiyor. Şöyle ki, genç ve güzel İtalyan cariye Safiye( Maria
Gillain) ve haremağası olan Nadie (Alex Descas) arasında yaşanan pek de
gizli olmayan iktidar sözleşmesi ve aşk ilişkisi bağlamında haremin iç
dünyası anlatılıyor. Alışılmışın dışında bir atmosfer üzerine kurulan film,
dönemin genel siyaseti ve aşk ilişkileri ile beraber çift yönlü çöküşe
değiniyor. 1900’ler Osmanlı hareminde Gülfidan (Serra Yılmaz)’ın anlattığı
harem öyküsü ve filmin şimdiki zamanında akan konu. Üç konuya da
birbirinden bağımsız bir şekilde değiniliyor.
Bu zaman zaman kafa karıştırıyor olsa da tema itibariyle dikkat çekicidir.
Batılı anlayışıyla ele alınan haremde, fantezik bir dünya inşa edilmiştir.
Harem, hamamda nude pozlar, lezbiyen ilişkiler ve zevk-ü safadan ibaret
sanan batılı oryantalist anlayışın bir yansıması şeklinde değerlendirilmiştir.
Filmin ilk kısmı kafa karıştırıcı olsa da ikinci kısmında bir bütünlük söz
konusudur. Burada haremin çöküşüyle beraber iktidar çekişmeleri ve
entrikalar bütünlük sağlanarak anlatılıyor. Film içerisinde Abdülhamit’e sık
sık çeşitli komplolar kuruluyor. Belirgin bir şekilde görünmeyen
Abdülhamit’in silüetini görmek mümkün olacak. Özpetek, filmin çekim
aşamasında haremin büyülü dünyasından oldukça etkilendiğini dile
getiriyor. Filmde harem, batılıların gözünden ele alınmış gibi görünüyor.
Filmin görsel kalitesi beklenen altında olup, kalabalık bir kadrodan
oluştuğunu söylemek mümkün. Filmin çekimlerine hemen hemen hiç dış
çekim kullanılmamış olup öykü, genel itibariyle saray içerisinde geçmiştir.
Filmin iyi tarafı ise, harem sanıldığı gibi sadece dört duvardan ibaret
olmadığı görülüyor. İzleyicileri ilk filminin ardından ikinci filmiyle daha çok
beklenti içerisinde sokan Özpetek, bu beklentileri karşılayamamış gibi
gözüküyor. Yönetmenin İtalya’da yaşaması gerekçesiyle, zihinsel bir
karmaşa yaşadığı yorumları yapıldı.